Tasavvufta zikirsiz tarik günümüze kadar olmamıştır ve olmasına da imkan yoktur. Çünkü zikir ister cehri isterse hafi yapılsın alemdeki kötü hal, insandaki kötü düşünce ve diğer psikolojik hallerindeki masiva olan her türlü varlık durumunda salikin soyutlanarak Hakk’a yol tutmasının bir aracıdır. Zikirde bulunan salik bir taraftan zikir edip masivadan uzaklaşırken bir taraftan da zikrin üzerinde tecelli etmesine sebep verdiği ilahi haller ve ilahi hallerin getirdiği huzurla beraber kendisini Hakk’a örtük bırakan hallerden arınır. Bu noktada zikir bir arınma yöntemi olarak ele alınmalıdır. Salik keyfi olan nefsani hallerinden zikir aracılığıyla zikir yaptığı sürece içerisinde bir nebze uzaklaşarak arınmaya çalışırken; bir taraftan da her zikrin kendine ait nuru denilen enerji yoğunluğunu da salikin üzerinde açması sebebiyle kişi zikir ederken aslında üzerinde beliren nur ile zaten arınma sürecindedir. Zikir yöntemiyle arınma sürecinde salik Hakk’ın nuruyla bir taraftan arınırken bir taraftan da her nurun kendisinde ilm-i ledun ile beraber velayet mertebelerinde seyretmeye başlar. Bu babta zikir, saliki şuursal bir hal olarak ulvi âlemlere yükselten bir araç olur.