Resul’e Sesleniş

Resul’e Sesleniş

“Sanırdım ki her doğan güneş ayrı güneşmiş, Bilmezdim ki her doğan güneş aynı güneşmiş.”

Güneş battı der iken battığı yerden doğarken buldum:

Güneş yükselirken şehirler anası üzerinde,

Heyecan ile beklenen, neşeyle kucaklanacak

Âlemlere güneş Mustafa doğmakta

Annesinin korkusu, masum bir bebeğin geleceğine duyulan kaygı,

Kaygının karanlık bakışlarına karşı,

Meleklerin nurlu bakışı;

Kaygıdan doğan, kaygıya doğan Muhammed Mustafa,

Masumiyetin en güzel örneği,

Annesinin kucağında kaygıyı gideren, şefkat ile kucaklanan

Allah’ın nurlu bakışında nura boyanan,

**

Azrail sevgi dolu bakar iken ruhuna dokunduğunda

Ruhu derin uykuya daldı da

Geldiği yeri, unuttu asıl vatanını.

Gözlerini ilk açtığında, rüya misali derin uykuda

İlk gördüğü annesiydi.

Gariplik her dünyaya gelenin gözlerini açtığı anda bulduğuydu.

Tanımadığına bakmanın ilk duygusuydu.

**

Garip Mustafa, devler ülkesinde gözlerini açmakta

İnsanın kutsiyetini saflığında sunmaktaydı.

Ve sevgi, devleri secdeye zorlayandı.

Garip olan, sevgi ile yakinlik edinendi.

Sevgi annesini anne kıldı, dedesini dede kıldı.

Yetim Mustafa alıştığı dünyada sevdiklerini yitirmenin acısı ile de garip kaldı.

Rivayet edilir ki hep garipti.

Kendini ait hissetmediği dünyada, kendine ait hissettiklerini de yitirdikçe, gariplik artmaktaydı.

İnsan garip geldiği için olsa gerek ki

Garibi olduğu, garip kaldığına sebep her ne ise kendi gibi kılmaya çalışarak garipliği aşmaktaydı.

Kendi gibi sevenler gözden kayboldukça, gariplik ağlamasındaydı.

Sevgi yakin kılar iken garipliği bitirmekteydi

Ama

Ayrılıklar hüzünlüydü

Acılar içinde deacziyet, garip kılmaktaydı.

**

Gençlik, haz, arzu ve yer edinmenin gereğinde yaşamaktı.

Haz, arzu ve yer edinmek, ahlakta terbiye edilmekteydi.

Vicdan terbiyenin gereğiydi.

Vicdanında terbiye eden Rabbi olan Allah’tı.

Emin, ahlakı gereği kazandığı sıfat ismiydi.

Kavminin içinde güvenilen genç delikanlı

Gençliğinin baharında garipliği unutmuştu.

Kavminin kızları, aşkı duygusunda yaşamanın duraklarıydı.

Her aşk ulaşılmaz olunca, hasret körüklenen ateşti.

Uzaklar kaçmak için fırsattı,

Tacir olmak dünya ufkunu açtı.

Kavmin ananeleri ayağına bağ, kalbine ıstıraptı.

Her kaçış kalbinde neşeye sebep,

Dünyaya açılan penceresiydi.

Her kaçışın son durağı, eşi ile yuvanın kurulmasıydı.

Korku ile karışık heyecan, geleceğe adım atmanın sınırlarıydı.

Atılması gereken adım, kendi hayrına olandı.

Evlilik, kaçınılmaz duraktı.

Sevgi, eşi ile bütün kılan yuvayı kurmanın harcıydı.

**

Seneler içinde sadece tacir değil,

Olan biteni sorgulayan düşünürdü.

Atası İbrahim’i muhabbetinde buldu.

Düşündükçe kendini İsa’ya yakin gördü.

Musa’ya saygı duydu.

Garip hissettikçe, Kâbe’yi sığınak bildi.

Zemzem içmek zevk,

Kâbe’nin önünde oturmak huzurdu.

Düşündükçe, kendine garip

Olan bitene garip bakmaktaydı.

Gariplik düşüncede karşılık gördüğünde

Derin uykudan uyanmanın ilk basamağıydı.

Düşündükçe kaçtı,

Kendi mağarası, kendi dünyasına açılan kapıydı.

İbrahim’den değer, İsa’dan söz ile miras kalan iman,

Allah’ı aradığının kanıtıydı.

Mağarası kendisine yuva oldu.

O yuvada acziyet ve hüzün göklere uzanan elleri oldu.

**

Elleri tutan Allah’tı.

Uzandığında, “Oku” emri ile görünüş bulan Cebrail oldu.

Yüce Mevla’m, kendine uzanan hangi eli mahrum kılmış ki

Onunda elini boş çevirmiş olsun.

Korku yeniden durak olmuştu.

Beklenen gelmişti ama beklediği gibi değildi.

Gecenin kör karanlığı aydınlık gün gibiydi.

Düşüneni kucaklayan, düşüncenin meleğiydi.

Adı Cebrail olsa da okumanın durağıydı.

Karanlıkta olana, korku uyandıran olsa da

Gerçeğe açılan kapıydı.

Örtüler içinde uykuda olana, uyanmak için uzanan eldi.

Korku, hakikate ulaştıkça, hak olanı yaşadıkça aşılası olandı.

Aşıldıkça da yerini muhabbete bırakandı.

**

Gençliğin aşk duraklarında muhabbete duyarlılık kazanan

Şekilsiz olana âşıktı.

İlahi aşk dedikleri, nurdan ateşti.

Kalp bu ateşte kutsiyete ulaştı.

Nefsi emmarenin yandığı,

Rabbi olan Allah ile terbiye bulduğu

İlahi aşk, Mustafa’yı da yaktı.

Evvela düştüğü yeri yaktı.

Ardından da ardı sıra yürüyenleri yaktı.

Nebilik ateşi halka uzanmıştı.

Ardın sıra gelenler aşk ile hakikate açtı.

**

Hakikati öğrenmek sorun değil ama

Hak üzeri yaşamak sorun olarak görünüş buldu.

Hakikate dair her söz kalplere inerken üflenen ruhtu.

Ruhları hakikate dair ruhlandıkça

Nurlananların ismi mümin oldu.

Hak üzeri yaşamak ile de müslim olundu.

**

Mümin olmak kalpte olduğu için olsa gerek ki sorun sayılmazdı.

Müslim olmak ise hak üzeri olduğu içindir ki

Hadsiz muhaliflerine sorundu.

Sorun, yok etmek ile çözülecek olan olduğunda

Çekilen çilenin sınırları yoktu.

Rivayet edilir ki her duygunun dahi meleği vardır.

“Sabır meleği dahi sabrı onlardan öğrendi” diyen pek çoktu.

**

Hüzün senesiydi:

Sevenler, hamiler tek tek

Tutulamayan, önüne geçilmeyen gerçekte

Varlık sahnesini terk etmekteydi.

Allah’a olan hasret, gözyaşlarında görülmekteydi.

Sevenleri de gözyaşlarında yürümekteydi.

Bu yürüyüş ıraklara gitmenin değil,

Umut ve aşk ile hasreti çekilene yakin gelmenin yürüyüşüydü.

Acziyet, hüzün, gariplik meleklerin muhabbet bakışını

Çaresiz bakışlara çevirmişti.

**

 Allah’ın “gel” haberini Cebrail ulaştırmıştı.

Sözün indiği kalbin misali Mescidi haramdan

Asıllara yükselmenin mabedi,

Bedene misal mescidi aksaya

Hüzün meleği Burak ile gitti.

Geçmişin nebilerine imam olan o oldu.

Her gök katında, melek diye gördüğü melekelerine tanık oldu.

Gördüğü her nebiyi aşmak şerefi ile aslına rücu eden de o oldu.

Hasrette amaç Allah ise

Gördüğü şahikalar da kendisine engel olmadı.

Allah’ın huzuruna vardığında

Hiç birine takılmadı.

Geçmişin, geleceğin bilgisi ile o an kendindeydi.

Arasız yakinliğin sırrını bulmuştu.

Döndüğünde Allah ile bakmaktaydı.

Her işinde Zatı ilahiyi bulmaktaydı.

Yakinliğin sırrını kendiliğinde bulmaktaydı.

Beşer olmak, “bedene ait olmak” derler.

İnsan olmak,“ruhta mana ile vücuda gelmek” derler.

Beşer olmaya aşkın insan olarak vücud bulmuştu.

İnsanlığını, insanı Allah ile bulan, insanı kâmil olmuştu.

Allah’a zatında ermenin kapısı onunla aralanır olmuştu.

Kendisinden sonra her daim tartışılan miraç,

Yolunu yol edinenlerin de uğradığı mirasları olmuştu.

**

Her inişin bir sebebi vardır.

Onun inişi ise âlemlere rahmet olmaktı.

İç dünyada hakikati bulmak,

Dış dünyada hakikati yaşamak,

Kevseri dilinde içer iken gözyaşlarına boğulmak,

İlahi aşk ile hasret ateşinde yanmak kaçınılmaz sondu.

Sidret-ül münteha varlık aynası olan kelam ağacıydı.

Kelamında görünüşe gelen, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tı.

Buna tanık olan her bir yoldaşı

Musa’nın Tur’u Sina’da yaşadığını Onda yaşadı.

Sohbette kendiliğini Allah ile buldu.

Sohbet kendiliğe giden yol oldu.

Allah’ı arayanlara Tur’da yanan ateş oldu.

“Ben olan Ben”, o ateş gibi görünen nurda bulundu.

Kendiliğe giden, ümmete miras olan yol, sohbet oldu.

Beşer inen, insan ile insan olmayı

Sohbetin göründüğü insan ocağında bulacaktı.

İnsan, insan ile bu ocakta halk olacaktı.

Resul ocağında binlerce güneş doğmuştu,

Binlercesi de doğacaktı.

Dost cemalinde, sohbeti ile Allah her devirde bulunan oldu.

Beden nurun parlayacağı ocaktı,

Nur ile varlık bulacak olan insan ocaktı, beytullahtı.

**

İnsan eser olarak göründüğünde

Halifelik muradı yerini buldu.

Böyle olsa da toplumda karşılığı olmalıydı.

Amaç sadece iç dünyaya taşımak değildi.

Dünyayı yeni bir dünyaya çevirmekti.

İnsanın insanca yaşayacağı yeni bir dünya kurmaktı.

İnsan ile aslına sevk edilecek bir dünyanın kapısı aralanmaktaydı.

Batıl olanın bir hikmeti de olması gerekene sevk etmekti.

**

Öyle de oldu.

Batılın içinde barınamadı hak olan.

Yurdunda yurtsuz kalmak,

İçinde geldikleri ile düşman olmak

Hakikatin görünüşüne alan açmak için bahane oldu.

Hakikat yurtsuz olan iman ehline yurttur ama

Yurtsuz, hakkı gereği ile yaşamaktan da uzaktır.

Musa’ya vaat edilen topraklar,

Hakikati yaşamanın yurduydu.

Bir toprak parçası olmaktan da öte,

İnsanın hakikat ile biçimleyeceği büyük yuvasıydı.

Hak üzeri haddi gereği, üzerinde hakikati yaşayacağı ana kucağıydı.

Hicret, hak ile batılın ayrışmasının da gereğiydi.

Hak, batıl olana sonuçta galip gelecek ise

Hicret kaçınılmaz olandı.

Acziyete düşmek, hüzün ile gariplik

Mümine böylece miras kaldı.

Allah’a olan hasret ise hüzün ve garipliğe baskın aşkta unutulandı.

**

Mekke, ilk ana kucağıydı

Yesrib hasret ocağının ilimle canlı tutulduğu Medine oldu.

Hakikatin hak ve hadler üzeri yaşandığı hukukun adresi oldu.

İkinci ana kucağıydı.

Onların çaresizliğini gören bir göz olsaydı.

Bağrı kan kusar ağlardı.

Ana kucağında ümmet olmak kardeşlere farz kılınmıştı.

Kalplere inen hakikate dair söz, hak üzeri yaşanmaya memur kılmıştı.

Selamet ve huzur müminleri kucaklayan Allah’ın rahmet suyuydu.

İlk ana kucağından ayrılışın hüznüne, hasretine dair ateş sönmeye mahkûm oldu.

Çaresiz bakışlar umut ile canlanıyordu.

Allah’ın desteği yeni kardeşleri oldu.

Vatan olacak yeni topraklar oldu.

**

Unutmadım nebiyi anlatmayı,

Her nebi Allah ile varoluşuna tanık iken

Ümmeti ile kendini bulması gerekendir.

Ümmetini anlatır iken

İki kat acıda kendini bulan,

Acılar katmanlı bir biçimde yumak olduğunda

Gözyaşlarına boğulan

Muhammed Mustafa’yı anlatmaktayım.

Onlar acı çeker iken kendi acılarını unutan,

Dava kardeşlerinin acıları ile acı duyanı anlatmaktayım.

O acılar içinde!

Mevla’ya dair ana kucağı olanı anlatmaktayım.

Ümmetinin sığındığı, gözlerinden esirgedikleri

Canlarına can olan

Sevgiliyi anlatmaktayım.

Habibim diyen Allah’ın

Kullarından habibine bakışını,

Kucaklayışını anlatmaktayım.

Vazgeçmeyenlerin yolunu

Sonuç aldıkları ile yaşadıklarını anlatmaktayım.

Ümmetini anlamadan onu anlamanın da ne kadar zor olduğunu anlatmaktayım.

**

Selam onlaradır, huzur yüreklerinde bulduklarıdır.

İbrahim’in ateşi misali,

Acılar içinde Allah ile selamı, huzuru, muhabbeti bulan da onlardır

Ama

Resul ile huzurda bulunmayı, muhabbete ermeyi, selamda yaşamayı öğrenen, daim kılan, mirası taşıyanlar da onlardır.

Onlar ayrı fertler olarak görünseler de

Aynı amaçta, ortak hareketi ve duygudaşlığı yakalamış olan canlardır.

**

Can deyip de geçme,

Allah’ın her nefes verişinde

Allah’ı hakkı ile yaşayıp hadleri gereği duran canlardır.

Acıların ateşini rahmete çeviren canlardır.

Olması gerekeni çekinmeden yapan canlardır.

Sen onları beşer bilsen de

Onlar insan olmayı Allah ile bulmuş canlardır.

Canlarına nefes Resul’den, onlara miras kalan

Canlar canı Allah ile insan olmayı bulmaktır.

**

Sen Resul deyip de geçme,

Allah’ı hak üzeri yaşadıkları ile görünüşe taşıyan muhabbet ocağıdır Resul,

O ocakta,nasıl insan olunur tecrübe edilmiştir.

Allah ile insan olmayanların sonları da gösterilmiştir.

Onu anlayacak isen sadece onu bilmek yetmez.

Duygusunda hakiki,

Etkiledikleri ile edindiği ortak gerçeklilikte, ortak ruhta biz oldukları ile tanımak

Onu gerçekten tanımanın kapısını aralar.

Sana ondan sayfalarca konuşsam da eksik kalır.

Onu o yapan Allah’tır ama

Ümmeti üzerinden onda kendini görünüşe taşıyan Allah’ı

Rububiyeti gereği tevhitte bildiğinde

Onu, ümmeti dışında anlayamayacağını da bildiğinde

Ümmet olmayı anladığında,

Kalplerine inenin

Sözden önce, muhabbet olduğunu göreceksindir.

İnsanın kalbine inerse muhabbet

Rububiyet, tevhidin gereği olarak görünüş bulur.

O insan, Allah’ın resulü ise

Muhabbet Allah’ın evi kılar

İnsan, insan ile insanlaşır, olgunlaşır.

İnsan aslına uzanmanın yolu olur.

**

İşte!Onlar birbirleri ile insanlıklarını bulan ve inşa edenlerdir.

Mümin kardeşinin ihtiyacını kendi nefsine tercih edenlerdir.

Gerektiğinde birbirlerine can olmuşlardır.

Gerekirse canlarını Allah için, Resulü için, mümin kardeşleri için feda etmişlerdir.

Onlar imanın iki çıtası olan

Fedayı can ve fedayı nefste, insan olmayı bulmuşlardır.

Sen nasıl olurda, onları es geçersin.

Onlar ayrı bedenlerde ortak ruh edinmeleri ile can bulmuş

Âlemlerin kutuplarıdır.

Aynı sofrada birbirlerinden nefes almış,

İnsan olmayı insan ile bulmuş, ölümsüz ruhlardır.

**

Nebi haber verendi.

Hakikat ve hak gönüllere inendi.

Yaşadıkça Resul kılınandı.

İşte Mustafa’nın hikâyesi!

Resul ile resul olmayı, insan olmayı bulan canların hikâyesi.

Birinin kim olduğu kendisini bağlar ama

Sonuçta aşağıların aşağısı da denilen şu dünyada

Söz ile yeni bir dünyaya taşımakta

Ortak değerler alanı oluşturarak yeni bir dünya kurmakta,

Geleceğe kapı aralamakta ise

O sadece kendisi ile okunacak olmaktan öte,

Etkileri ile de okunması gerekendir.

Etkileri onu yakinen tanımak

Daha geniş bir açıdan ona bakabilmektir.

**

Dikkat et!

Ortak hikâyemizi anlatmaktayım.

Dün olanı değil,

Hak ve hakikati değer edinip de yaşayanların

Ortak hikâyesini anlatmaktayım.

Böylesi, uzaklar yakin kılındığında,

Kişiler görünmez olduğunda,

Olaylara aşkın gerçeğe tanık olunduğunda

Ortak anlamda, değerde, duyguda, erekte, eylemde

Gerçeği yaşamanın zevkini anlatmaktayım.

Gerçek böylesi ayna olduğunda

Ruhun yaşadığı zevk olur.

Zevkin duygusunda gerçek

Sadece usa indirgenmeyecek kadar öznel olur.

Gerçek dedikleri böylesi yaşandığında

İnkâr edilmeyecek tanık olunan olur.

**

 İşte bu hikâye,

Kur’an’ı yaşar iken anlayanların,

Anlar iken yaşamaya çalışanların,

İlahi sözü değerinde yaşayanların,

Ortak değerde kültür edinenlerin,

Medeniyete uzanırken, 

Yeni bir dünya kuranların hikâyesidir.

Bir kişinin değil,

Çoklu gerçeklilikte,

Ortak değerlerde,

Ortak ruh edinencanların hikâyesidir.

Bedir’de imana tanık kılan onlardır.

Uhud ’ta canlarını dişine takıp

Can pazarı olan savaş meydanında bulunan onlardır.

İmtihan edilmenin şiddetine tanık kılan da onlardır.

Hendekte, aç bitap

İlmin şehrini,

İlimle, fedakârlık ile korunacağına tanık kılan da onlardır.

Hak ile batılın savaşında

Hudeybiye’de geri adım atıldığında

İman ile karşı duran da onlardı.

Batılın zayi kılınacağınıöngörmemiş olsalar da

İman dolu gözler ile bakanlar da onlardı.

Alan kazanmak için,

Kendilik kontrolü için,

Yeniden toparlanmak için,

Zaman kazanmak için,

Öngörülü bir dünyaya bakabilmek için

Geri adım atamak da gerekirdi.

Barışın arkasında gelecek zaferi görmemiş olsalar da

İmanlarından taviz vermeyen olan da onlardı.

Ortak ruhta, görüşlerde çeşitlenmeyi ilk gösterenler de onlardı.

**

Nasıl okuduğuna dikkat et!

Senin yanlış diye okuduğunda

Sonuç gereği ile açık olacak gerçekler/ hikmetler vardır.

Hikmet müminin kayıp hazinesi ise

Tevhitsel görü, hüsnü zan, hizmet, fakr, tenezzül,

Her şeyi hakkı gereği yaşamak, adalet, sevgi, davayı hakka bürünmek

Ve daha nicesi

Resulden sana düşen,

Ashab ile sana uzanan mirastır.

**

Her iş başlangıcına döndürülür denir.

Mekke’den acılar için de ihanete uğramış,

Zulüm edilmiş olarak çıkanlar

Fetih ile geri döndüklerinde

Yusuf’tan da farkları yoktu.

Hak olan her daim batıl önünde galip gelecek olandı.

**

Sen deme ki Batıl önünde durulmaz.

Hakikat güneşi görünüş bulacak ise hak olan ile

Batıl olan yok olmaya mahkûm kılınmış olandır.

Nebilik son bulsa da insanlık son bulmayacaktır,

Davayı hak uğruna şahadet şerbetini içen,

Hakikati, hak yaşadıklarında görünüşe taşıyanResuller,

Her daim var olacaktır.

Bunu da bil!

Senden sana giden yolda yalnız olmadığını da bil!

Sonuç hak olanın ise

Taraf olmak, kaçınılmaz sondur, bunu da bil!

Süreçte acıyı bal yapmak, zahmeti rahmet bilmek, yokuşu düz kılmak,

Zorlukları, kendini gerçekleştirmenin fırsatı bilmek,

“Derdini derman etmek” değil midir?

İbrahim’in atıldığı ateşte, yeni bir dünyada doğmaktır, bunu da bil!

Derler ki atadan mirastır, miras olanı yaşamak.

Âdem’den Hatem’e ne yaşandıysa miras olarak bulacağındır, bunu da bil!

Bak! Mirasına talip olduğun nebiye,

Geçmişin yaşadıklarını farklı durumlarda yaşamış,

Karşılaştığı her durumda, nebileri yaşar iken kendini bulmuş,

Kendini Allah ile bulduğunda ise

Nebiliğe, nebilere aşkın resul oluşunda kendini bulmuş.

Allah’ın kullarına uzanan eli, konuştuğunda görünüşe geldiği dili olan resul olmuş.

Tavırlarında görünen Allah’ın aynası olmuş.

**

Mekke, Medine ve fütuhat sürecinde

Hazreti Resul de görmen gereken ise

Bir kişiden daha çok,

Hak olanın gelmesi ile batıl olanın zayi olmasıdır.

Batıl üzerinden hak olan ile kendini görünüşe getiren Allah’tır.

Sonuçta da nimete eren kullarıdır.

Bu hikâye bir kişinin değil,

Sonuçları itibarı ile her yaşayanın ortak hikâyesidir.

Bu hikâyede tanık olacağın ortak gerçekliliktir.

Ortak değerlerde biz olmayı yakalayabilmektir.

Duygudaş olduğunda biz olduğunu görebilmektir.

Ortak hedefte kenetlenerek, gelecek idealinde buluşabilmektir.

Birbiri için olanların birbirlerini tamamlarken

Vicdan da birbirlerine tutunurken

Duyguda birbirleriyle bütünlenirken

Geleceğe doğru yürümeleridir.

**

Vicdan beraber kılar,

Duygular ayna olur,

Akıl, Allah’a hak ve hakikatine tanık kılar,

Yolunu kaybetmemenin de rehberi olur.

Ortak amaç ise

Ayrılmaz bütünlükte, yek vücud olduklarının göstergesidir.

Böyle olduğunda,

Hak olan ile vücud bulanlara tanık olursun,

Kişilere değil, ilkenin vücuda nasıl geldiğine tanık olursun,

Ortak eylemlerde ilke görünüş bulur iken

Kendini görünüşe getiren Allah’a,tavırlarında tanık olursun.

Çıkaracağın ders ise

Hak olanın her daim galip geleceğidir.

Geçmişin dedikodusunu değil,

Yukarıda anlatıldığı gibi

Kişilerin hayat hikâyesini okumaya aşkın

Kendini bulacağın

Ortak gerçekte nasıl yaşaman gerektiğidir.

Ümmet olmanın nasıl gerçekleştiğini görmendir, öğrenmendir.

**

Bil ki!

Gönül deryasında Ben olandan başkası yok,

Mevcudat deryasında Biz olmaktan başka bir yol yok

Öncülerin gösterdiği,

Kendinde ben olanı bulmak iken

İlişkilerde ortak değer edinimi ile biz olabilmektir.

Duygudaş oldukları ile hedeften taviz vermemeleridir.

Her sıkıştıklarında, ortak akıl ile çözüm bulmuş olmayı da göstermiş olmalarıdır

Ortak eylemde sonuç alınabileceğini de göstermiş olmalarıdır.

Söylediklerim,

 Kur’an, insan olmak da vücuda gelirken yaşadıklarıdır.

Onların yaşamı, olması gerekenlerin

Nasıl vücuda geldiğinin göstergesidir.

**

Amaca doğru yürür iken

Zor deme, kolay gelir.

Olmaz deme, olur bulursun.

Yok deme, var bulursun.

Sen sonuçta kendini bulursun.

Söz ile imanın dünyasında, kendin olursun.

Allah ile insan olursun.

Uykuda iken uyanık olursun.

Yek pare, yek vücud olursun.

Allah’ın kullarına uzattığı el olursun.

**

Sen zannediyormusun ki

Gelecek, geçmişte olanları yaşamadan günde bulunacak olsun.

Bil ki!

Nebiye hakkı ile salavat getirilecek ise

Ona ümmet olacak isen

Acziyet, hüzün, gariplik

Mirastan sana düşenden, ilk tahsil edeceğindir.

Ruhun dünya uykusundan uyanması için gerekli kılınış olanlardır.

Vicdan, ahlak ve olması gerekeni yapmak

Sen de bulacağın hazinenin, nebilerden kalan anahtarlarıdır.

**

Tevhitsel görü ile de bakmadığın sürece

Örtüler içinde Allah’tan uzak, kendine yitik

Çoklukta kaybolmuş olursun.

Yolunu kaybetme!

Kaybedersen kurtlar kapar.

Rahmet kapıları kapanır da

Bir kapıda tek başına kalırsın.

Kapılar kapandı zan etme!

Tövbe kapısı, senden aslına açık olan

Rahmete yeniden uzanmanın aralığı olarak bulacağındır.

Pişmanlıkta, yaptıklarının sorumluluğunu aldığın,

Rüşt bulmanın kapısıdır.

**

Dönmemek için inat etme, ne olur!

Dönmek için bahane çok iken

Şımarıp da Allah’ı unutanlardan olma, ne olur!

Sen hak olana memur iken

Batıl olana dalma, ne olur!

“Ümmetim, ümmetim” der iken

“Ne olur” demiş olan nebini bul!

Onu yaşadıkça

Merhamet güneşi olarak doğan ol!

Ne olur, diyen sen ol!

“Rahmetim gazabımı geçmiştir” diyen

Allah’ı, böylesi kendinde bul!

**

Yolunu kaybettiğinde

Onların hikâyesine geri dön.

“Onları görsen delidir derdin,

Onlar seni görse Müslüman bunlar mı derdi” diyen

Velinin sesini duyan sen ol!

Yolunu kaybettin ise

Her biri ayetlerin nüzulüne sebep

Örnek yaşamlarını, sana rehber bul!

Olması gerekeni, olmaması gerekeni de

Onların hikâyesinde bul!

Her biri sana ayna,

Aynalarında kendine uzanan bir yol bu.

Eksiklerini aramak, kusur söylemek sana bana düşmez ama

Olması gerekeni, olmaması gerekeni görmek o hikâyeden bize kalan mirastır.

**

Resulü anlattım, beşeri değil.

Ashabı anlattım münafık olanı değil.

Seni sana anlattım, başkasını değil.

İstedim ki

Tarih sayfalarında başkası gibi duran değil,

Öldü bilineni değil,

Kalplerde mirası ile diri olan,

Her mümine, kendinden de yakin duran

Resulü anlatayım.

Ortak hikâyenin ortak gerçeğini göstereyim,

Uzaklarda unutulanın değil.

**

Her bir canda bir değil, binlerce Muhammed yatar.

Önemli olan ise

Ahvaline sadık kalkarak, Muhammediyeti bulmaktır.

İstedim ki

Gözyaşlarında sana uzanan sen olayım,

Seni sana anlatan ben olayım.

Binsene geçse de

Kendini ararken, sana ayna olayım.

Garip bakan gözlerinden

Anlam buldukça, bakan ben olayım,

Ellerini sıkıca tutan Cebrail,

Muhabbetle bekleyen Azrail,

Peşinde pervane olan Mikail,

Varlık kapılarını, sırlarını emri ilahi ile açan İsrafil olayım.

**

Sevgili!

Biz senin ile Allah’ı bulduk.

Sen nasıl buldun ise biz de öyle bulduk.

Gerçeği söylediğine, birebir tanık olduk.

Kur’an’ı yaşayan insan olduk.

Yaşar iken okuyan, anlayan insan olduk.

Zamansız yaşamayı seninle bulduk!

Geçmişe seslenmekten daha çok

Gelecekte yankılanacak ses olduk.

**

Sevgili!

Geçmişideğil, geleceğini duyan ol!

Geçmişte değil, günde yaşayan ol!

Günün insanı değil, geleceğin insanı ol!

**

Sevgili!

İnsanın, halk edildiği mana ocağıdır.

Kendini değil, insanı önceleyen ol!

Allah’a ermek, kendiliğini Allah ile bulmak

İnsanın gerçeği olsa da

İnsan ile anlam bulmak, kendilikte derinlik kazanmak,

Var ettikçe varlık bulmak, varoluşun tadına varmak

Allah ile kendini bulayım der iken

İnsan ile kendini bulmaktan geçer.

İnsan ile Allah’a ermekten geçer.

İnsan dediğini kötü bulsan da

İnsan olduğunu unutma!

Kötü bildiğin, yarın sana ayna olur.

Rahmet, varlığını kucaklamış iken Rahmeti ahlak edinmek

Allah’tan sana mirastır.

Gazap etmek değil, kucaklamak insana farzdır.

Sen seni bulacak isen insana hizmet vazifendir!

**

Sevgili!

Sen yukarıdan aşağıya indirilen değil, tenezzül edensin,

Hizmet ederken dahi tenezzül etmesi gerekensin.

Sen cümle âleme rahmet iken

Allah’ın senden rahmet etmesinin gereği tenezzüldür.

Tenezzüldür seni evrensel kılan,

Seni yarınlara taşıyan,

Aşağıda iken yukarılarda yaşatan

Sen her indiğinde seni sen kılan

Ahlakında övülmene neden olan

Sonuçta Ahmed olmak ile

Makamı Mahmud’u bulduracak olan.

Tenezzül ve hizmet, seni sen kılacak olandır.

Ahadiyeti özünde bulduğunda

Ben olana ermişsindir.

Çoklukta vahidiyeti bulduğunda

Ulu dostlar ile bir olduğunda

Biz olmaya ermişsin

Bil ki makamı Mahmud ’ta olansın

Özünde uyanık, halk içinde olansın

Halk içinde hak olanı yaşar iken

Allah’ı görünüşe taşıyansın.

**

İstedim ki

Önünde duran kendi gerçeğini

Sana anlatan ben olayım.

İnsan olmanın gerçeğini

Sözde anlatan ben olayım.

Sonuçta söz ile bulacak olan, seninle insan olayım.

“Söz mirastır” derler.

İstedim ki

Söz ile sana miras, varlığına ayna olayım.

**

Ya Resulullah!

Haddi aştığımı sananlar var.

Bilmezler ki aşkta hadler görünmez olur.

Kusurdan bakacaklarına, hakikatten baksalar,

Konuşan dilimde hak ve hakikate tanık olsalar,

Muhabbetten olanı yermeseler

Sorgu suale de tutmasalar,

Hüsnü zan ile baksalar

Kendi gerçeklerine tanık olacaklar.

**

Ya Resulullah!

Aşk methiyesi yapmak yerine,

Seni ahvalinle anlatmak istedim.

Dostların ile göstermek istedim.

Yaşadıklarını yazmak yerine

Sonuçta olacağın ile anlatmak istedim.

Olan bitende yaşadığın hikmeti

Seninle anlatmak istedim.

Seni sen yapan ahvalin iken

Takındıklarında kalanlara,

Gerçeğini göstermek istedim.

Ahvalini Allah ile bulan senin

Ahvali yaşandığında

Rahmet olacağını göstermek istedim.

Haddi aşmak değil gayem,

Hak olanı göstermek istedim.

Güneş her doğduğunda,

Aynı güneş olduğunu, zamansızlıkta göstermek istedim.

Zamana ait olanda hiçbir şey aynı değildir.

Zamansız olanda birliği göstermek istedim.

Her sözde,

Bir güneş değil, binlerce güneş olup da doğmak istedim.

Karanlık dünyadan, aydınlığa uzanır kılmak

Gölgelerden hakikate ulaştırmak istedim.

Niyetimde hakiki iken

Güzelliği göstermek istedim.

Güneşi batırıp da karanlıkta kalanlara

Battığı yerden doğduğunu söyledim.

Hakikat derdine düşenlere insan adresini gösterdim.

İnsan âlemlerin noktası ise

Sonsuza uzanan macerasında

Bitmez tükenmez ile varoluşunda

Kendisine gafil kalmamasını istedim.

Dünyası cehennem olan, derdini derman bulan,

Cenneti dost sohbetinde bulan,

İman dolu kalpte Rabbine erenin

Nimet yolunu gösterdim.

Nebiyi anlatırken selameti

Varoluşta barışmakla İslam’da gösterdim.

**

İstekler, sözler bitmez tükenmez

Bu hikâyenin bir kişi ile bitmeyeceğini,

Göstermek istedim.

Bundan olsa gerek ki

Bu hikâyede, Muhammed öldü diyemedim.

Bir değil, binlerce Muhammed doğar.

Bu hikâye biter diyemedim.

Her ölüm umutsuzluğa yelken açtırır.

Muhammed öldü diyemedim.

Bu hikâyeyibitirmedim.

**

İstedim ki

Geleceğe miras kalan yönü ile

Duygusunda canlı tutulan

Ümmeti ile canlı olanın

Hikâyesini anlatayım.

Anlatırken de gördüm ki

Hikâyesi sadece kendine ait olanın hikâyesi değil,

İnsanlığa ait olanın, hikâyesini anlatmaktayım.

Her vicdan sahibinin göreceği, gerçeği ifade etmekteyim.

****

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir